Bir Hediye "Her şey Geçer"
- Sara

- 10 Ara 2024
- 3 dakikada okunur
Her şey değişir, geçer ve biter. Tüm varoluş da gördüğümüz ve dokunduğumuz her şey bir şeylerin bir araya gelmesi ile oluşmuyor mu zaten?
En karmaşık şey insan zihni ise eğer beyin hücresi de taş yığını da bu hakikate, bu kurala tabidir bu oyunda.
Hepimizin çok yakından tanıdığı ama bir şekilde inkar ettiği, kabullenmekte zorlandığı, görmezden geldiği geçicilikten bahsedeceğim bu yazıda. Dharma öğretisinde hakikatin üç temel göstergesinden biri olan“anikka”dan.. Var oluşun üç mühründen birinden
- Her yerde olan, gözümüzün dibinde olan ama elimizin altından kayıp giden o şeyden.
- Madde ve manaya sirayet etmiş olandan.
- Yaşamda bize belki de en çok ızdırap verenden…
- Her defasında kendimizi aksine dair en çok ve en kolay kandırdığımızdan…
- En çok korktuğumuz şeyden,
- En sıkı tutundurduğumuzdan,
- Her defasında en kolay unuttuğumuzdan.
“Herkes için eşit olan dünya daima vardı, hep var olacak” der “aynı nehre iki kez girilmez” diyen Heraklitus.
Her şey akar.
Dharma öğretisi bu söylem üzerine şunu ekler; aynı nehre iki kez girilmez çünkü giren kişi de aynı değildir, değişip dönüşmüştür. Yani akış nehirle kısıtlı değil, beni kapsayan her şeyle ilişkilidir.
“Her şey Geçer”
Yaşamda hiç bir şey planladığımız gibi gitmez çünkü değişim yakalanmaz. Bu dünyanın olduğu yerde öylece duracağı, benim hep var olacağım tamamen bir uydurmadır. Şu anda ölebilirim, deprem olabilir, evim, iş yerim yanabilir tüm bunlar her an başıma gelebilir. Her şey altüst olabilir, daha iyi veya daha kötü de olabilir. İşte bunu reddediş büyük bir maliyetle gelir bize, tutunmakla, kontrol etme çabası ile ve sonundaki ıstırapla.
Geçiciliğin farkına varmadığımızda ne ne değil anlayamayız. Bildiklerimize, daha önce deneyimlediklerime, tanımlara, sıfatlara, kimliklere, duygulara, olaylara, olgulara her şeye tutunuruz.
Halbuki ölümsüz varlıklar olmadığımızı biliriz, doğduğumuz andan beri ölüme doğru giderken yeniden gençleşmeyeceğimiz de aşikardır yeniden bir uvuz ortaya çıkmayacağı da. Fakat yine de insan formundaki bizler maalesef barışamayız sonlarla, bu beden yaşlanır, hastalanır ve yok olur.
Peki Annikayı hayatın içinde nasıl taşırız?
Anikkayı kedere kapılmak için değil, mevcut olanın değerini bilmek için kullanırız. Olacak olanın gerçeği ile barışmak ve ıstırabı daha değişik şekilde deneyimlemek için davet ederiz yaşamlarımıza. Belirsizlik ve geçicilik ile barışmak ve bunların farkında olmak ise Anikkayı yaşamımıza davet etmenin bir yoludur. Bu davetin mükafatları vardır. Anikka hayatımızın en derinine işlediğinde daha önce garanti gördüğümüz her şeyin gitme zamanı geldiğini bilmek bizlere ıstırap yerine kalbimize şükran ve şefkat getirir. . Bu durumda isyan etmeyiz, çünkü biliriz ki her şey biter, her şey gider her şey geçer.
Böyle bir zihin yapısı nasıl mı olur?
Beklentilerimiz konusunda sadece planlar yapıp esnek olursak. Hayatla kavga etmeyi bırakarak.. çünkü bu zihin yapısına erişen kişi bilir ki galip her zaman hayattır. Bunu biliyorken hayatın kazanacağı dövüşe girmek de nedir peki?
İşte teslimiyet burada başlar.. Hayatın belirsizliğine alan açtığında, akış bizim planlarımızdan, tercihlerimizden ve ölümsüzlük isteğimizden her daim olduğunu bize gösterir.
Böyle konuşmak kolay diyeceksin… Peki planlarım aksadığında ne yapacağım dediğini duyar gibiyim😊
Al sana naçizane bir Dharma reçetesi
- Önce dur..
- İsyan etmek yerine olanı kabul et..
- İçinde ortaya çıkan direnci gör, onu duy ve ona kapılma
- Sana yeni sunulanı tamamen kabul et ve teslim ol…
- Sanki sen planlamışçasına, yazmışçasına teslim ol… ve bak bakalım neler oluyor.
Göreceğiniz şey planladığından daha harika olacak belki de.. Nerden biliyorsun ki yerin altının üstünden daha iyi olmadığını…
Ben biraz biliyorum sanırım, girmekten korktuğum mağaralarda hep külçe altınlar buldum…. Yer altları hep zihnimin, algılarımın ötesindeydi.
Teslimiyetle akmak dileği ile…




Yorumlar