top of page

Duygularla Dans Et

  • Yazarın fotoğrafı: Sara
    Sara
  • 8 Tem 2024
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 6 Kas 2024

Duygusal iniş çıkışları olan bir varlık olduğumu fark etmem ve tasarımının bu şekilde olmasının normal olduğunu kabullenmem sanırım 35 yılımı aldı. Karmaşık ve bazen zorlayıcı durumlarda tek yaptığım o durumun içinden hızlıca kaçmak olurdu. Çatışmayı sevmeyen ve hızlıca oradan uzaklaşmak isteyen ayaklarım, belki de uslu kız olmanın koşullanmasıydı. Bazen de kaçamadığım zamanlarda susardım, yokmuş gibi davranırdım.


Zamanla, duygularımı fark ettikçe, onların birer enerji olduğunu ve bu enerjilerin de belirli frekansları olduğunu keşfetmeye izin verdikçe, onlarla dost olmanın bir güç olduğunu da fark ettim. Aldığım human design okuması, Enneagram eğitimi ve Gestalt koçluğu, duygularımla yüzleşme cesaretini göstermemde anahtar oldu. Duyguları bastırıp otantikliğimin üstünü örttüğüm zamanlarda, bunun geliştirdiğim stratejiler olduğunun farkına varmak acı bir şekilde, kendi otantikliğime vurduğum zincirlerin farkındalığını da beraberinde getirdi.


Duyguları deneyimlemeye izin vermek, bana ruhumun karanlık gecesinden geçtiğimde nasıl hizmet ettiğini gösterdi. Hayatımda yaşadığım her şeyi kendimin yarattığını fark etmek, bu deneyimlerin bir şekilde bana hizmet ettiğini anlamamı sağladı. Bu farkındalık, kabullenme noktasına gelmemi ve direncimi azaltmamı sağladı. Direnci bıraktığımda, yaşamımın her anında bana sunulan tüm yardıma izin vermiş oldum. Bu demek değil ki duygular eylemlerimi denetliyor; aksine, sorumluluklarımdan vazgeçmeden, duygularıma alan açarak onları deneyimlemelerine izin veriyorum.


Duyguları tam anlamıyla hissetmek ve onlardan geçmek, kendi karanlığımla yüzleşmeyi gerektiriyor. Bu evet, biraz rahatsız edici. Kırılgan olmayı, cesur olmayı ve o kör kuyulara inmeyi gerektiriyor. Ama ben ne kadar inersem kabım o kadar genişliyor ve danışanlarımla o duygulara bakmaya cesaret edebiliyorum. Duygulara izin vermek ve onları misafir etmek, o an acı verici olsa da, yolculuğumun neresinde olursam olayım, duygusal açıdan bağımsız olduğumda, içeriden onaylanmış hissediyorum ve iç dünyam beni yönlendiriyor. Kendimi değerlendirirken kullanılan kıstaslar, beğenilmek ve iyi davranılmakla ilişkili olmuyor.


Geçenlerde "Inside Out 2" filmini izledim, ilkinden oldukça etkilenmiştim, ikinci bölüm büyüme ile gelen farklı duygu renklerine yer vermiş. Kaygının baskın olduğu bir sahne beni Gestalt eğitimimde kaygı ile yüzleştiğim bir sahneye yeniden götürdü. Kaygı ile yüzleşme ve onu dinleme fırsatı bulduğum bu seansta kaygının bana aslında ne tür hediyeler sunduğunu da görmüştüm. Onu o ana kadar hep projekte ediyordum, kendime yakıştırmıyordum. Ancak, kaygı ile karşılıklı konuşmak ve onu dinlemek, benim için oldukça dönüştürücü oldu. Hiçbir duygunun iyi ya da kötü olmadığını ve yaşamıma hizmet ettiğini tam o anda ve orada anladım.


Sonrasında duygularla çalışma yolculuğum bedenimi izlemek, düşüncelerime bakmak birkaç günlük pratik onlarla dost olmamı derinleştirdi. Her günün sonunda, günün muhasebesini yaparak duygularımı değerlendirmeyi alışkanlık haline getirdim. Kendime sorduğum birkaç soru şöyle;

  • Bugün hangi duyguları yaşadım?

  • Bu durumlara nasıl tepkiler verdim?

  • Verdiğim tepkiler hoşuma gitti mi?

  • Nasıl daha farklı yönetebilirdim?

  • Nelerden tetiklendim?

  • B planı ile bir sonraki sefer nasıl tepki verebilirim?


Bu sorular, kendimi daha iyi anlamama ve duygularımı daha sağlıklı bir şekilde yönetmeme yardımcı oluyor. Duygular yönetilmeli… Sanırım hayır…


Onlar bütünleşme yolculuğunda yaşanması, deneyimlenmesi gereken enerjiler bana göre.


Bu hızın ve koşuşturmanın içinde zihinde kaybolmadan bedene inmek ve duyguları beden vasıtasıyla deneyimlemek, sanırım sevgiye ulaşmanın ve kalpte olmanın da anahtarı.


Sevgiyle,

Sara

 
 
 

Yorumlar


bottom of page