top of page

Düş Kalk, Düşle Kalk!

  • Gökçer Altınay
  • 6 Ara 2024
  • 3 dakikada okunur

Büyümek, anne ve babamızın otoritesinden çıkıp hayatın otoritesine girmektir, çünkü hayat, bizi özgürlüğe çağırır. Ancak bu coşkulu özgürlüğün önünde duran en büyük engel, sınırsızca almak ve sınırsızca vermek arzusudur belki de, neyi mi sevmeyi ve sevilmeyi…


Bizi özgür kılan ise neye sahip olup olmadığımızı ve sorumluluklarımızı bilmekten geçer. Hayatının sorumluluğunu üstlenmediğinde, karşına çıkan seçenekler azalır ve yalnızca başkalarının sunduğu seçeneklerden seçim yapmak durumunda kalırsın. Sonra bu yaşadığım kimin hayatı, bu kurduğum hayal kimin hayali dediğinde bir bakmışsın yıllar geçmiş, enerjin bitmiş ve kendine olan kızgınlığın yanına kar kalan tek şey.


Eğer sen de benim gibi “hayır” demeyi bilmeyen bir kültürde, kabilede veya ailede büyüdüysen, muhtemelen bir diğerinin ihtiyacının her zaman seninkinden üstün olduğu fikrine inandın. Bu kültürde “Hayır” demek, bencillik ya da saygısızlık olarak tanımlanmış olabilir. Ama unutma, öğrenmek için hiçbir zaman geç değildir.


Yaşama hizmet etmek için gelen bir varlık olmanın yolunun özgür ve otantik bir birey olmaktan geçtiğine inananlardanım. Spritüal dünya, ve her gün karşımıza çıkan onlarla motivasyon cümlesi ile bu zamanla inşa edilen benliğe sanki biraz haksızlık ediyoruz ve bir an önce halledip kenara koymak ve o koşulsuz sevgiyi bulmak istiyoruz.


Benim yolculuğum uzun bir zaman sınırlarımı bir profesyonel ile öğrenmek ve inşa etmekle geçti..Bu uzun yolculuktan anladığım; sınırlar; benim nerede bittiğimi ve bir başkasının nerede başladığını görmeme yardımcı olan ve bana sahip olma hissi veren bir araç. Öğrendiğim bir diğer şey ise sınırların bir anda oluşmadığı, adım adım inşa edildiği, üstelik hayat boyu..Hayatımızdaki tüm sorumluluk ve sahiplenme karmaşaları da aslında tam da bir sınır ihlalinden kaynaklan mıyor mu?  Sağlıklı sınırlar konusunda nerede olduğuna bakmak istersen diye birkaç uyarı sinyali bırakıyorum aşağıya…

-          Çok uyumluysan ama içinde öfke ve başkaldırı taşıyorsan,

-          Korkularını “evet”lerle örtüyorsan,

-          Bağımsızlık ve güven duyguların ciddi şekilde yara almışsa, bu yüzden değerleri genelde güven ve özgürlük etrafında şekillendiriyorsan,

-          Başkalarının sorumluluklarını üstleniyorsan,

-          İncitme korkusuyla fazlasıyla vericiysen ve kendi hayatların kahramanı olduğuna inanmıyorsan


Geçmiş olsun….


Derin bir nefes al ve gel biraz daha derinleşelim…


Hepimiz çocukluğumuzda öğrendiğimiz davranış kalıplarımızı yetişkinliğe taşıyoruz. Bu kalıplar ve tanımlar yeni değil anlayacağın; sadece yüzleşmediğimiz ya da pişmanlık duymadığımız eski alışkanlıklar.

E hadi yüzleşelim de bitsin diyeceksin…


Ah o kadar kolay olsa keşke… kendi deneyimlerinden hareketle  ilk karşına çıkan derinlerdeki korkuların olacağını sana söyleyebilirim..


  • Sınır koyduğunda birinin öfkesini çekme korkusu,

  • Yalnız kalma korkusu,

  • İçindeki “iyi insanı" kaybetme korkusu,

  • Suçluluk duygusu,

  • Sevgiyi kaybetme ve terk edilme korkusu...


Bu derin kazı süreci derinlere girip kök inançları bulmayı da gerektirecek, korkuların yakıtını yani…


  • “Sınırlarımı belirlersem bencil olurum.”

  • “Sınırlarımı ifade edersem itaatsizlik etmiş olurum.”

  • “Sınır koyarsam insanlar beni incitir.”

  • “Sınırlarım başkalarını incitir.”

  • “Sınır koymak suçluluk hissetmeme neden olur.”

  • Hani biz sınırsız varlıklardık. Hani sevgi koşulsuz ve sınırsızdı.


Ve sana bir iyi bir de kötü haberim var… malesef ki, bu korkularla yüzleşince acı çekeceksin..ama sonra o acı çektiğin yerden parıl parıl parlayacaksın😊 


Haydi gel ilk yüzleşme…  birine değer vermenin, aslında onu kontrol etmek için kullandığın bir yöntem olabileceği gerçeği ile de yüzleşsen mesala . Neden acı verici olduğunu söyliyim sana… Bu sınırları olmayan bağımlı kişiler olarak, sorumluluk almayan bireylerin gölgesinde kalmayı kabullenmiş olmak demek. Acıdı mı canın?

Sana kötü bir haberim daha var. Hayatında “hayır” cevabını duymaya dayanamadığın biri varsa, yine geçmiş olsun, bu hayatının kontrolünü ona bırakmış olduğun anlamına gelebilir.

Yüzleştiğin acıdan doğacak ilk duygu öfke olacak. Ama dur hemen bastırıp dışlama onu.. öfkenin aslında sınırlarımın ihlal edildiğini haber veren bir erken uyarı sistemi. Çok etkilenmiştim ilk duyduğumda, öfke ile ilk dostluğumuz böyle başladı hatta.. Sınırlarımı korumam için bana güç veren bir dosttu.


Peki korkuyu gördüm, inançları yakaladım, acı çektim ve kendime öfkelendim…  bundan sonra ne yapacağım diye soruyor olabilirsin kendine…


Hayır demeyi pratik et!


“Sağlam ilişkiler, itiraz etmek ve karşı durmak üzerine inşa edilir”

İlk duyduğumda bunu off çok sert ve yorucu demiştim. Öte yandan her hayır dediğimde, sınırlar çizmek üzerine pratik yapmaya başladığımda karşı tarafın incinmesi ihtimaline şahitlik ettim. Özellikle kontrol etmeyi seven ve benmerkezci partnerler sınır koymaya öfkeyle karşılık verebiliyordu.

Ama en nihayetinde sınır koymanın, kontrol etmeyi bırakmanın ve karşımızdaki kişiyi gerçekten sevmeye başlamak olduğunu.. Birini kontrol etmekten vazgeçtiğimizde, kendi davranışlarının sorumluluğunu üstlenmeye olanak tanıdığımızı ve bununla hayallerimize adım adım gideceğimizi, her  “Hayır” dediğimizde ve sınır koyduğumuzda kendimizi seçtiğimizi ve  özümüze olan güvenin arttığına şahitlik ettim.


Sınırlar, kendini sevmenin ilk adımı ve bununla birlikte bir diğerini özgür bırakmanın başlangıcı sevgili okuyucu…


Sınırlardan geçip sınırsızlığa kavuşmamız dileği ile…

Sevgiyle

 
 
 

Yorumlar


bottom of page