Kahramanın Sonsuz Yolculuğu_10: Tanrılaşma
- Sara
- 3 Tem
- 2 dakikada okunur
Egonun Ötesinde: Tanrısal Olanla Buluşmak
Bazı yolculuklar ödülle değil, bir başkalaşımın ta kendisiyle taçlanır. Kahraman artık yalnızca mücadele eden değil, evrenle hemhal olan bir bilince evrilir. Ego ölür, ruh doğar. Kahraman kendilik merkezine yaklaşır, içindeki tanrısal olanla buluşur.
Bu bir bilinç sıçramasıdır. Ego düzleminden özgürleşme, bağımlılıkların çözülmesi, bireyliğe erişimdir. Artık yaratıcı benliğin akışıyla yaşanır. Jung’un Self arketipiyle buluşma tam da burada gerçekleşir. Öznel ama kapsayıcı bir deneyimdir bu; kutsal olan kalpte görünür olur.
Tanrılaşma, bireyin kendi içindeki tanrısallığı idrak etmesidir.
Atman’dır bu; bireyin içinde görünür olan Brahman’dır. Artık bilinç farklılaşır. Beyin DMT salgılar, kişi kendini varoluşsal bütünlüğün içinde bulur. Ruhsal bir uyanış gerçekleşir. Kahraman, uzun yolculuğunun sonunda aradığı cevabın dışarıda değil, içinde olduğunu anlar. “Yere göğe sığmayan Allah, kulun kalbine sığar” denir ya… İşte tam da budur. Bu farkındalık, yaratıcı gücün açığa çıkmasına, satori ya da maksa haline taşır.
Bu aşamada kişi, bilinç ve bilinçdışının birleştiği kutsal bir alanda yaşar. Egoyu baypas eder, birey olur, özgürleşir, hayata güven duyar. Artık ego hayranlıkla geri çekilir; korkunun yerini sevgi ve güven alır. Zihin durur. Çocukken geliştirdiğimiz otomatik sistemler çözülür. Kurban, kurtarıcı ya da zorba rolleri geride kalır. Kutsal olanla buluşma, geçmişteki başa çıkma mekanizmalarının ötesine geçmeyi gerektirir. Ego, kendini merkez zannettiğinde narsizme saplanır; bu da özden ayrılıktır. Oysa tanrısal plan, kendini bilinçle ifade etme yolunu bulduğunda, her şey dengeye kavuşur.
“Bir ben var benden içeri” dediğimiz o alan, işte bu aşamada görünür olur. Kalbe ve özümüze teslimiyetle, bütünlük deneyimi açığa çıkar. Bu hal, incinmeme ve incitmeme prensibine dayanır. Artık biriyle bütün olduğunu bilen, zarar vermemeyi bir seçim değil, bir gerçeklik olarak yaşar. Gönül evinin tuğlaları sağlamlaştıkça, dış dünya seni üzemez. Kendi görevini yerine getirmek için karanlıktan çıkıp ışığa yürürsün. Aşkın ve içkin bir varoluşun içinde köklenirsin.
Öte yandan birbiri ile karıştırılan bireyleşme ve bireyselleşmeye bakacak olursak; bireyleşme tanrısal olanla buluşma; bireyselleşme ise yalnızlaşmadır. Bizi tamamlayan ve tamamlamayan ilişkileri doğru okuyabilirsek, sevgiyi merkezde tutarak bütünleşebiliriz.Gölgeyle, komplekslerle yüzleştikçe, kalp ve gönül merkezli yaşam başlar. Zihnin oyunları görüldüğünde şaşkınlık yaratır, ama bu yanılsamadan uyanmak için bir adımdır. Gözlemci olmak, meditasyon yapmak, “ölmeden önce ölmek”, yani zihinsel ölümle hakikate uyanmak… hepsi bu yolculuğun parçasıdır.
Bu süreçte teslimiyet görünür olur... Teslimiyet, bilinçli bir bütünleşmedir. Kalıcı hâle gelmesi ise yolculuğun son aşamasıdır. Kahraman bu halle yaşadıkça eşzamanlılıklar artar. Tüm evren, gelişim için işbirliği yapar. Bu, övgü ya da yergiden etkilenmeyen bir hizmet hâlidir. Varoluşa, misyona adanmış bir bilinç doğar. Vicdan artık süperegonun değil, kalbin sesidir. Tanrılaşma, madde ile ruhun simyasal buluşmasıdır. Altının, özün açığa çıkmasıdır. Kalp merkezli yaşamla kendilik daha çok görünür olur. Güven, yaratıcılık, erdem ve hayranlıkla temas… bunlar artar. Her kriz, her cehennem deneyimi, sonunda cennete giden kapıyı aralar.
Eski benlik ölür, yeni benlik doğar. Tekâmülde büyük bir sıçrama yaşanır. Bu, kahramanın en kutsal hediyesidir:
Tanrısal olanla bütünleşme.
Yorumlar