Kahramanın Sonsuz Yolculuğu_9: Babanın Gönlünü Almak
- Sara
- 3 Tem
- 2 dakikada okunur
Otoriteyle Yüzleşmenin Gölgesinden Geçmek
Bazı yolculuklar vardır, görünmez sancılarla başlar. Dışarıdan sessiz, içeriden gürültülü... Kahramanın içsel yolculuğunda bu kez karşımıza “baba” çıkar. Bedenen değil, arketipsel olarak. Jung’un tarif ettiği gibi: güven veren, potansiyeli teşvik eden, erginleştiren bir figür olarak… ama yalnızca aydınlık yüzüyle değil. Baba arketipi yalnızca rehberlik eden değil, aynı zamanda korkutan, bastıran, hadım eden gölgeleri de taşır. Biz bu arketipi yalnızca dışarıdaki baba üzerinden değil, hayatla, otoriteyle, sistemle, kendimizle kurduğumuz ilişki üzerinden yaşarız.
Eğer otoriteden korkuyorsak, onunla içsel bir çatışma yaşıyorsak, bilinçdışı düzeyde henüz babanın gölgesinden geçememişiz demektir. Bu gölge, ertelemeyle, irade sorunlarıyla, başarısızlık korkusuyla karşımıza çıkar. Kendimizi görünür kılmaktan korkar, potansiyelimizi saklar, girişimcilik arzumuza “ayıp” deriz. Başarıya yaklaşınca geriye çekiliriz; çünkü babanın cezalandırıcı gölgesi hâlâ üzerimizdedir. Karanlık baba, baskı kurar, korku salar, suçluluk duygusu eker. Ve biz çoğu zaman bu baskının içinde büyür, onunla yürürüz. Bazen ebeveynlerimiz bize bu yoldan geçer. Ve biz de onunla baş etmeyi öğrenmeden, yalnızca boyun eğmeyi öğreniriz.
Alınması gereken bu gönül, dışarıdaki babanın değil, içimizdeki “baba”nın gönlüdür. İçsel otoriteyle barışmanın, iradeyi elimize almanın, kendi yolumuza cesaretle çıkmanın adıdır bu. Baba kompleksini aşmak, artık cezalandırılmaktan korkmamak, kendi ışığını bastırmamak demektir. Babanın gönlünü almak, kendi potansiyelini sahiplenmek, yaratım gücüne sahip çıkmaktır. Korkuların arkasındaki görevi görmek ve o görevi üstlenmektir.
Çünkü Jung’un da dediği gibi: “Korkun neredeyse görevin oradadır.”
Bu süreçte bir “baba katli” yaşanır. Bastıran, yutan, iradeyi elinden alan içsel baba figürüyle yüzleşilir. Onun gölgesi tanınır, aydınlığı davet edilir. Güçlü, cesur, güven veren içsel baba, karanlığın ardından doğar. Ve artık çocuk değil, yetişkin olan bir birey konuşmaya başlar. Baba ve anne arketiplerinin içsel entegrasyonu, bireyin kendiliğini bulmasıyla mümkündür. Anne içsel özşefkati, baba ise yön verme gücünü temsil eder. Baba katlinden sonra, yeni bir doğum olur.
İçsel baba gölgesi, ilişkilerimize de yansır. Karşımızdaki kişide otorite görür, boyun eğer, cezalandırılmaktan korkarız. Ya da tam tersi, biz baskın olur, otorite rolü oynarız. Oysa bilinçli olduğumuzda, bu ilişki dinamiğini fark ederiz. Gölgeyi tanır, tekrarı kırarız.
Peki Bu Yüzleşmeden Kaçarsak Ne Olur?
Kaçarsak, sadece tekrar ederiz. Baba gölgesiyle yüzleşmek çiledir belki, ama dönüşümdür. Bu yolculuğa dilenci olarak girip kraliçe olarak çıkmak mümkündür. Herkes kendi hikayesinin kahramanı olmakla yükümlüdür. Başkası bizim yerimize bu savaşı veremez.Çocukluk korkularını gözlemlemek, bastırılan duyguları işlemek, gölgeyle temasa geçmek… Bu yüzleşmenin ilk adımıdır. Bilinç koymak, anda kalmak, gözlem yapmak ve ifade etmek... Hepsi bir bütünün parçası.
Bu süreçte duygular açığa çıkar, yakar, dönüştürür. Artık korku bir zincir değil, bir yol işaretidir. Kendin olmanın özgürlüğü burada başlar. Baba figürüne boyun eğmek değil; kendi içindeki otoriteyle barışmak... Babanın gönlünü almak, kendini var etmek, girişimci olmak, yaratmak, sevmek ve yaşama cesaretle katılmak demektir.
İki adım ileri bir adım geri gitmek bazen yolun ta kendisidir. Ama her adımda irade ve bilinç birlikte çalışır.
Kahraman burada kendi cesaretini ve iradesini kanıtlar. Ve sonunda bir ödülle döner:
Kendilik, otantiklik ödülü. O ödül artık sadece ona ait değildir; toplumla paylaşılması gerekir.
Çünkü her dönüşüm, kolektife bir davettir. Özgürlük, sorumlulukla taçlanır. Ve işte o zaman… babanın gönlü alınmış olur.
Yorumlar