top of page

Kral mı Çıplak, Sen mi?

  • Yazarın fotoğrafı: Sara
    Sara
  • 11 Kas 2024
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 16 Kas 2024

Bir şeyler yapma, başarma, sürekli daha fazla olma arzusuyla öyle bir koşturma ki… Durup bir kez bile sormamak kendime: "Peki Sara, gerçekten ne için koşuşturuyorsun? Bu yolda seni neyin beklediğini düşünüyor, kendini bu kadar neye hazırlıyorsun?" Bu sorular bir anda sert bir tokat sonrası şok sessizliği gibi. Yüzleştiğim şey o hızın, sürekli hareket halinde olmanın bir tür boşluk örtüsü görevi gördüğü gerçeği.  Durup bu boşluğun içinde kalmaya izin vermekten kaçma hali, ne olur? Bir şey olmadan, bir yere varmadan, yalnızca olduğum halimle, hiçbir şey yapmadan var olsam..


Hep bir gayret, hep bir çaba, hep bir yapma ve olma hali... O kadar koşullanmışım ki bir şey yapmaya, bir şey başarmaya, sanki tüm varoluşum buna bağlıymış gibi. Durdum mu, yapmadım mı, sanki yok olacakmışım gibi. Bu kadar güçlü bir his... Acaba, gerçekten durmak nasıl bir şey olurdu?  En durduğumu sandığım, en olduğumu düşündüğüm hallerimdeki çabamı görüp seni sahtekar diyorum kendime. İşte burada bir soru daha çıkıyor karşıma: “Eğer her şeyden tamamen uzaklaşıp sessizliğe çekilsem, o an neyi duyabilirim? Hayatımın gerçek sesi mi, yoksa yalnızca zihnimin oyunları mı?”

Bu sahtekarlıkla kendi koşturmacamın içinde, ötekini de etiketlemişim, yargılamışım üstelik. Hatta zorlamışım sınırlarını “Kendine yatırım yapmayan, boş duran biri…” demişim içimden. Bu, aslında kendime en acımasız halimle bakan tarafım değil mi? Acaba bu yargı, içimdeki o sürekli tatminsiz kalan yanımın dışa vurumu değil mi? O kişilere bakarken aslında kendimi mi görmüşüm, kendime karşı çıkamadığım hallerimi mi şahitlik etmişim?


Sürekli ilerleme, çaba, hareket, tamamlanma arzusunun içinde, aslında yalnızca “olmak” halinden kaçan bir parçam varmış.  Biliyorum ki bu parça, geçmişin yaralarını kendi kendine iyileştirmek istercesine hep bir şeyleri başarmaya çalışan tarafım.  Fakat gerçekten bu çabanın sonu ne? Bir soru daha geliyor aklıma:

“Eğer hiçbir şey yapmasaydım, hiçbir şey başarmasaydım, bir işim ya da planım olmasaydı… Yine de sevilebilir miydim? Belki de varoluşun kendisine dair bir farkındalık yaratmak için önemli bir soru bu. Belki yolculuğum mihenk taşı diye en üst rafa koyuyorum şimdi bu soruyu.

Zihnimle olan bu ilişkinin beni ne kadar tuzağa düşürdüğünü fark ettikçe, belki de “olmak” halinin peşinden gitmem gerektiğini anlıyorum bu günlerde.  Bu sorularla yüzleştiğimde aklıma bir soru daha geliyor: “Neden sürekli bir yerlere, birilerine, bir başarıya tutunma ihtiyacı hissediyorum?” İçimde, hep bir güvenlik arayışı var gibi. Sevilmek, kabul edilmek, ait olmak için bu arayışta olduğumu görebiliyorum. Ama gerçekten sevgi ve kabul, varlığımı bir şeylerle kanıtlamamdan mı geçiyor? Yeterli olmanın, olduğum halimle zaten tam olmamın ne kadar özgürleştirici bir duygu olduğunu şimdi, bu soruları sordukça hissediyorum, ama ona dokunabiliyor muyum henüz değil..


Kral çıplak! Gerçekleri, tüm çıplaklığıyla görmek ve her şeye rağmen ifade etmek çocukluğumdan beri yaptığım bir şey. Ama bu gerçeklere rağmen, neyi ifade etmekten kaçındığımı da soruyorum şimdi kendime: “Kralın çıplak olduğunu söylemek, aslında benim kendi çıplaklığımla, kendi kusurlarımla yüzleşmemi mi sağlıyor? Bu başkalarının kusurlarını görmekle mi alakalı, yoksa kendi yetersizliklerimle yüzleşme cesaretim mi?” Küçükken bile doğru bildiğimi söylemekten çekinmemişken, bu dürüstlük kendime döndüğünde işler ne kadar da  zorlaşıyor? Gerçekten kim olduğuma dair çıplak gözle bakabilmek için, belki de en önce kendimi sevmem gerekiyor.


Ve son olarak kendime bir soru daha soruyorum: “Bu soruların hepsi, beni en derinlere mi çekiyor?” Belki de hep aradığım yanıtlar, bu soruları sormaya cesaret edebilmekte. Belki soru sormayı o yüzden bu kadar sevmişimdir.


Kendime izin veriyorum artık. Yanıtını bilmediğim her soruya, içimden “Bilmiyorum” diyerek bakmaya cesaret etmeye. Dışarıda yanıtını aradığım sorulara içeride bakmaya… Bilmemenin, her şeyi kontrol etme arzusunu bir kenara bırakmanın ne kadar özgürleştirici olduğunu fark ederek.. Tüm bu içsel savaşa, koşuşturmacaya rağmen, olduğum halimle, kendime olduğum gibi yetebilmenin verdiği huzura yeni bir yolculuğa hazırlanıyorum.

 

 
 
 

Yorumlar


bottom of page