top of page

Kırgınlık Çığlığa Dönüşmeden Onu Duyabiliyor Musun?

  • Yazarın fotoğrafı: Sara
    Sara
  • 15 Kas 2024
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 16 Kas 2024

Geçenlerde hayal kırıklığı üzerine yazdığım bir yazının ardından, bugün yaptığım bir koçluk seansında danışanımla derin bir kırgınlık duygusuna dokunduk. Cesur danışanım, uzun süredir görmezden geldiği bu duyguya dönüp bakmaya karar verdi. Onunla yüzleşmek için hazırdı ve ben de Gestalt koçluğunda sıkça kullandığım bir yöntemi önerdim. Kabul etti. Kırgınlık duygusuna dikkatle yaklaşmaya başladık.


Danışanım duyguyu sahiplenirken, ben onun yerine geçtim ve bu kırgınlıkla bir diyalog kurmaya başladık. Göğsünde hissettiği, sessizce oturan bu duygu aslında oldukça konuşkandı. Görülmek, duyulmak ve anlaşılmak istiyordu. Fısıldadığı mesajlar çok netti: "Telaşını bırak. Kendine gel. Öncelikli işlere odaklan. Gereksiz şeylerle zaman harcama." Duyulmadığında ise ses tonu değişiyor, kırgınlık önce kızgınlığa, ardından öfkeye dönüşüyor ve yakıp yıkıyordu. Bu öfke dalgası suçluluk duygusunu da beraberinde getiriyordu. O kadar hızlı ve görünür bir döngüydü ki, danışanım farkındalık kazandıkça duygu neredeyse çıplak bir şekilde karşımıza çıkmıştı.


Kırgınlık, duyulmadığında sesini yükseltiyordu. O da diğer tüm duygular gibi bir haberciydi. Fakat bu haberci, hüznün içindeki naifliğiyle bizi şaşkına çevirdi. Bu duygu, sadece bir sorun kaynağı değil; aynı zamanda motive eden, harekete geçiren, gerektiğinde dinlenmeyi hatırlatan bir rehberdi. Görmezden geldiğimizde ve bastırmaya çalıştığımızda, adeta bir çığlığa dönüşüyor, dikkat çekmek için çabalıyordu. Ama asıl amacı hep aynıydı: uyandırmak, kendine getirmek ve içinde bulunduğun durumu görmeni sağlamak.


Bu deneyim, duyguların ne kadar güçlü birer rehber olduğunu bir kez daha hatırlattı bana. Uzun süredir ben de duygularımı birer yol arkadaşı olarak görüyorum. Olaylar karşısında dikkatimi içeriye alıp, hissettiklerimi dinlemek ve bu duyguların izini sürmek, kendimi anlama yolculuğumda en büyük kılavuzum oldu. Ancak, bu yolculukta her duygu ile barışamadığımı da biliyorum. Mesela öfke… Aramızdaki ilişki hala oldukça mesafeli. Öfke ile son karşılaşmam, sevgi dolu bir kucakta bile bana savaş alanı gibi hissettirmişti. Öfkeyi hissetmekten kaçınıyorum; çünkü ardından gelen suçluluğu da çok iyi tanıyorum. Bu mesafeyi koruyarak belki krizleri yönetiyorum ama içeride biriken enerjinin beni nasıl etkilediğini tam olarak göremiyorum.

Artık biliyorum ki mesele, duyguları bastırmak, kontrol etmek ya da yönlendirmek değil. Önemli olan, duyguları hissetmekte iyi olmak, onlara alan açmak ve onların içinde kalabilmek. Duyguyu duymak, onun bana iletmeye çalıştığı mesajı anlamaya çalışmak… Gestalt koçluğunda değişim için değil, farkındalık için koçluk yapılır. Çünkü farkındalık getirdiğin yerde değişim, kendiliğinden gelir. Ve bu farkındalığı anda yapabildiğimizde, gerçekten seçim yapabilir ve dönüşümün kapısını aralayabiliriz.

Değişim, başka biri olmaya çalışmakla değil; kendimizi, duygularımızı ve zihnimizi olduğu gibi kabul etmekle başlar. Otantik benliğimizden uzaklaştığımızda, duyguların bize gönderdiği sinyalleri de kaçırırız. Oysa duygular, bu sinyallerle hayatımızı anlamlı bir yola sokmak için çalışır. Ama onları bastırırsak ya da yok sayarsak, bu mesajları asla duyamayız.


Eğer şu anda ve burada değilsek, geçmişin döngüsünde sıkışırız. Eski deneyimlerin ortaya çıkardığı duyguları yeniden ve yeniden yaşar, onları aşacak farkındalığı kazanamayız. İşte tam bu yüzden, duygulara kulak vermek, onları hissetmek ve onlarla konuşmak, sadece bir anlık huzur değil, derin bir dönüşüm için anahtardır.


Kırgınlık da öfke de korku da… Hepsi bize bir şey söylemek için burada. Onları görmek, duyduklarını fark etmek ve mesajlarını anlamak için biraz durmaya, biraz cesarete ihtiyacımız var. Ve unutmayalım: duyulmamış bir duygu, bir çığlığa dönüşmeden önce hep fısıldar. Onu duymaya cesaret ettiğimizde, o da bizi uyandırmaya cesaret eder.

 
 
 

Yorumlar


bottom of page