top of page

Merhaba “hayal kırıklığı”. Artık barışsak mı?

  • Yazarın fotoğrafı: Sara
    Sara
  • 12 Kas 2024
  • 3 dakikada okunur

Haydi gel bugün kaçtığım, sakındığım, deneyimlememek için derin bağlar kurmaktan itina ettiğim hayal kırıklığı duygusuna birlikte bakalım, belki kendini bize gösterir hatta oturur bir iki laf ederiz.


Duygular, zihnimin ayrımını çok sert koyduğu, istiyorum istemiyorum çukuruna beni en sık düşüren çocukluktan bu yana başımı en fazla derde sokan enerjiler. Bu duygularını net ifade edemeyen dolayısı ile onu bastıran ya da bir şekilde farklı yöntemlerle dışa vuran kişilerin ortak özelliği belki de.


Her dönemde bir duygu ile sınanıyor, en sonunda o duyguyu yelpazeme katıyorum ve kabımı genişletiyorum, bir çocuk gibi onunla bazen ilk kez tanışıyorum, bazen ilk kez onu ne kadar ihmal ettiğimi görüyorum, ne kadar dışladığıma tanık oluyorum.


Bu yazıda hüküm sürecek duygu “hayal kırıklığı” olacak sevgili dostlar. Yazarken ilk defa içinde zaten ayakları yere basmayan, uçucu bir kelimeyi far ketmiş olmam sanırım bu duyguya olan mesafemi bana şak diye gösterdi. Aslında yazmak bu yüzden benim sağaltım yerim, şifam. Zihnimi buraya akıtmak ve kelimeleri fark etmek bir şekilde kendimle yüzleşmek ve kendimi anlayarak iyileştirme yolu. Gelelim hayal kırıklığına, merhaba çok güçlü ama çok zarif duygu, bir kere çok naifsin, çok zarifsin. Zor bir duygu olup aynı zamanda nasıl bu kadar kendini sakladın bilmiyorum bu zamana kadar.

Hayata pembe gözlüklerle bakan insanların kapısına çok sık dayandığın kesin, beni sık sık ziyaret ettiğin aşikar. İnsanlara “çok iyi biri” etiketini koyarak onları bir yere koyarak aslında kendimi onlardan gelecek zarardan koruduğumu bir koçluk seansında fark etmiştim. Bir dönem okuduğum “iyi demesinler bana” yazısı bu kapıyı azıcık aralamıştı.

Neden iyi derdim insanlara, çünkü şu yukarıda yazdığım naif arkadaştan korunmak, kaçmak onu yok saymak için muhtemelen, varlığını kabul etmezdim.


İyi dediğimde tüm yanları ile mükemmel, her durumda ilk karşıdakini gözeten, fedakar, etik, merhametli sıfatlarını içine bocalardım. İnsanları bunun içine sıkıştırıp onları birer porselen bebek gibi hayatımda tutar ve en çok arzuladığım kendileri gibi olma lükslerini ellerinden alırdım. Bu yüzden şimdi şimdi fark ediyorum, bazı yanlarını bilmezdim bu insanların, diğer yaşamlarından beni haberdar etmez beni dahil etmezlerdi. Farklı arkadaş ortamlarında nabzımı yoklarlar hata yaptıklarında özür dilerler bu tarafımı görmeni istemezdim derlerdi. Nasıl bir hapishane yaratmıştım insan deneyimine ve nasıl güzel deneyimlerden alıkoymuşum kendimi.


Bu hapishane sadece onların değildi tabi, kendimi de hapsettiğim hapishane aynı koğuştaydı. Hata yapmaya izni olmayan, her durumda her şeyin en olması gerektiğini yapmak zorunda kalan sıkışıp kalan bir benlik. Kimse dövemezdi, kızamazdı, eleştiremezdi. O kadar her şey olması gerektiği gibiydi ki. Kendimi koruma yolunu bulmuştum ama bir hapishanenin içinde, saraya kapatarak.


Çünkü korkuyordum, hayal kırıklığına uğramaktan ve uğratmaktan. Duygularla çalıştığımda hep iki yönünü keşfederim, biri bana olan etkisi diğeri ise karşıdaki üzerindeki etkisi. Hayal kırıklığına uğratmak ve uğratılmak her durumda beni yalnızlaştıran, derin bağlar kurmaktan alıkoyan deneyimlemeye geldiğim bu yaşamı doyasıya yaşayamamamın, teslim olup akmamın en büyük engeliydi. Kendini feda etme, aşırı telafi, kendini kabullendirme gibi birçok şemanın altında yatan korkunun yakıtı hayal kırıklığı ihtimaliydi.

Hayal kırıklığına uğratmamalıydım, hayal kırıklığı yaşamaya da tahammül edemiyordum. Aldatılmış, kandırılmış, sanki tertemiz duygularıma leke sürülmüş gibi hissediyor o duyguyu on adım öteden fark ettiğimde ise yavaşça uzaklaşıp oyunu oynamayı baştan reddediyordum.


Peki hangi oyunun içinde yoktu hayal kırıklığı, hangi oyunun içinde yoktu hata yapmak. Hangi oyun mükemmeldi. Hiçbiri. O yüzden en iyisi kendi oyununu kurmak, hayal kırıklığına uğrama ve uğratma ihtimali olan oyuncuları oyundan çıkartmak şimdilik bulduğum en iyi çözümdü. Teslim olup, yaşamda gözlemci olmak arzumun önündeki en büyük engellerden birinin hayal kırıklığı duygusunu almak, tanışmak, onu kabul etmek ve varlığını kabul etmek varken o duygu vesilesi ile kendimi mahrum bırakmak yaptığım şeydi.


Dharma ile gelen şefkat duygusundan bir süre yardım aldım, hayal kırıklığı yaşadığım zamanlarda “ama bilmiyor” diyerek bir süre şefkatle izin verdim hayal kırıklığı yaşatan insanlara hayatımda. Onlara yeni bir alan açmıştım. Yani gel bahçede birlikte oynayalım, bana zarar verecek ölçüde alsan da benden seni affedeceğim çünkü bilmiyorsun. Yani yine uçlarda aramıştım çözümü. Öğrenebileceğini, çaba göstermesi gerektiğini, sorumluluk alması gerektiğini elinden alıyordum bu defa karşımdaki insanın ona bilmiyordu deyip hayal kırıklığı yaşatmasına izin vererek.


Her şeyi bilip bunu nasıl bilmez, nasıl anlamaz deyip bu tavizin sonucunda yine dönüp kendimi dövüyordum kısacası. Hep okları kendime çevirip burada da hata yaptıma getiriyordum durumu.  

Halbuki tek yapmam gereken daha önce kaygı duygusu için yaşadığım deneyimi hayal kırıklığa getirip ona yakından bakmaktı. Daha önce gestalt methodolojisi ile bana kaygı duyguma yapılan bir koçluğu bu sabah kendime yaptım.


Merhaba “hayal kırıklığı” seni görüyorum, varlığını kabul ediyorum. Beni zorlayan bir duygusun, ismin uçarı kaçarı ama bu ızdırap dolu yaşamın içinde hatırlatıcımcın, Neyi mi hatırlatıyorsun; insan olduğumu, hata yapabileceğimi, birilerini hayal kırıklığına uğratabileceğimi, herkesi memnun etme çabasının benliğime yaptığı zulmü. Gel bir anlaşma yapalım, seni gördüğümde seni gördüğümü söyleyeyim, belki biraz oturalım anlat bana, sana alan tutabilirim. Verdiğin mesajı dikkatle dinler kişisel de algılamam belki, hem biraz yaramazlık, hata yapabiliriz belki de seninle, sonra derin bir sessizlik sonrası bu da varmış deriz. O zaman belki seyirimde yoldaşım olursun. Ne dersin?

 
 
 

1 комментарий


Atakan Çelebi
Atakan Çelebi
12 нояб. 2024 г.

Yüreğinize Sağlık...

Лайк
bottom of page