Patron Sen Misin, Ben Miyim?
- Sara

- 16 Kas 2024
- 2 dakikada okunur
Çok tuhaf, çocukluktan beri kendimize güvenmemizi söyler otorite figürleri.. aileden başlar bu.. sonra iş yerinde patronlarımız ile devam eder. Ama ne zaman ki kendimize güveniriz, ortaya koyarız, ifade ederiz ve ışıldarız..
Hey sen dur orda derler.. patron sen misin ben miyim?
Önce sana güzel vasıfları projekte ederler, seninle, başarılarınla övünürler, seni ön plana atarlar, kendi cesaret edemedikleri şeyi senin yapmanı beklerler, kendi alamadıkları ödülleri senin almanı isterler, kendi konuşamadıklarını sen ifade et isterler ama sonra bir anda..
Hoop sen biraz fazla mı kendine güveniyorsun derler, bu benim oyunum..
Ne büyük çelişkidir bu. Bu kişinin iç dünyasından, aile yapısına hatta iş dünyasındaki sistemlere kadar sırayet eder. İş dünyasında örneğin, önce pırıl pırıl bir yetenek parladığından dolayı işe alınır ve sonra ışığın fazla denir..
Bunun altında yatan nedir? Güvensizlik mi? Sanki biraz öyle.
Kendi ışığına güvenmeyen bir diğerinin ışığının parlamasını istemezmiş. Çünkü parlayan o ışık aslında onun yeterince parlayamamasının ayyuka çıkışını temsil eder, ya da gölgede kalana yanlarını görünür kılar. Işığı ele almak zordur, ışığı tutmak zordur, ışığın pırıl pırıl olmasındaki neden budur zaten, o ele avuca sığmaz, o kalıplara sıkıştırılamaz…Ona sahip olunamaz…
Fakat bu otorite figürleri aslında bizim öğretmenlerimizdir, o ışığın daha da parlamasına vesile olanlardır, o ışığın kendi gücüne uyanmasını sağlayanlardır, o yüzden onlar da hizmet eder sana bu yolda. Mesala hangi ortamlarda parlaman gerektiğini gösterirler, parlamanın ne kadar doğanda olduğunu sana hatırlatırlar, o ışıltının sen olmadığını sadece bir kanal olduğunu döve döve öğretirler sana, seni kırarlar, soyarlar, saflaşana ve ondan sonra parlayamaya devam edene kadar.
Peki bu otorite figürlerini dışarıda görmek yerine içeride aramaya çıksak nasıl olur? Aynı duygular gibi belki de onlar da sadece görülmek, duyulmak ve anlaşılmak istiyordur, belki bilmiyordur o ışığı nasıl yakacağını, belki korkuyordur parlamaktan, o yüzden susturuyordur seni, o yüzden kesiyordur yolunu, o yüzden kapatmaya bastırmaya çalışıyordur sesini, soluğunu.
Belki o küskün, kırgın, ışığa erişemeyen onu dışarıda ışıltılı hayatlar yaratarak arayan o figür şimdiye kadar hiç bakmadığın bir tarafın, bir versiyonundur. Belki bu gerçeklikte sana affedilmek, görülmek için görülmüştür, belki tek istediği sevilmektir, onaylanmak ve kabul edilmektir. Hayatımda tüm sınavlarım, tüm zorluklarım otorite figürleri ile oldu, içimdeki o büyük zorbayı, o liderli sahiplenemediğimden, onun gücünden korktuğum ondan çekindiğimden oldum. İnsan kendinden korkar mı? Kendi gücünden korkar mı? Ve ben korktukça ve o baskın, otoriter tarafımı bastırdıkça dışarıda hep baskın ve zorba ile oldu tüm sınavlarım, bana görünür oldular ve zorladılar. Yeri geldi yok saydılar, yeri geldi görmezden geldiler, yeri geldi duymadılar konuştuklarımı yeri geldi seslerini yükselterek susturdular. Tüm bunlar ifade edebilmem, o güce sahip çıkmam ve bir seçim yapmam içindi gibi geliyor şimdilerde.
Tüm o zorbalar kabul etmediğim, affedemediğim gölge taraflarım iken onu yanıma alıp seçip yola devam ediyorum şimdilerde. Tüm o taraflarımı sevgi ile şifalandırıyorum ve o gücü bütününün hayrına kullanmayı, o ışığı ifade ederek yaymayı diliyorum. Umarım kabul ve teslimiyet yolunda o gücüm yanımda olur, umarım her şeye gücü yetmeyeceğine uyanır o gücün, umarım teslim olup boyun eğip tevazuyu öğrenir ve dönüşür bu güç. Umarım ben de bu vesile kendimi affedebilir ve gücün, ışığın sadece benim vasıtamla görünür olduğunu derin bir şekilde idrak edebilir ve saflaşabilirim.
Yol uzun, ama şükür ki açık…




Yorumlar