top of page

Varlık İçinde Yokluk Mu Çekiyoruz?

  • Yazarın fotoğrafı: Sara
    Sara
  • 19 Kas 2024
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 28 Kas 2024

Duygular çeşit çeşit birden çok.. ama bugün hisler üzerine yazmak istiyorum. Cem Şen’in anlatımından idrak ettiğim kadarını yazmaya çalışacağım, çünkü yazmak benim idrak yolum. Yani bu yazı bu defa daha çok idrake kapı aralamak ve derinlemesine bakmak için yapılan kendim için bir pratik yazısı.


Duygularla hisler aynı değildir diyor, ikisi birbiri ile bağlantılıdır ama aynı değildir. Hisler; haz veren, acı veren ve nötr hislerden oluşuyor ve hayattaki amacımız haz veren hisleri daha falza hissetmek iken acı veren hislerden de kaçmak.  Bilge bir zihin bu iki hissin ötesinde yer alan nötr hisleri tanır, ama ehil olmayan eğitilmeyen bir zihin nötr hisleri bile acı veren hisler olarak algılamaya devam eder, yani his yelpazesi de idrak genişledikçe genişler.. Ne kadar basit gibi gözüküyor değil mi?


Haz veren hisler kısa süreli olmakla birlikte ödenen bedel çoğu zaman ağırken tatmin edilememesi ise bir ıstırap nedeniymiş. Böyle bakınca hazdan uzaklaşmak veya hazza düşmemek oldukça mantıklı geliyor kulağıma. Son terapi seansımda ızdıraptan kaçtığım için hazdan da kaçtığımı terapistim bana aynalamıştı. Ben buna çok ok iken o hayatın kendisi zaten ızdırap demişti. Karşısında hiçbirşey diyemeden yolum bu dediğimde ise kendini tehdit edilmiş hissetmişti.

Yani terapistim belki de Cem Şen’in bahsettiği nötr hislerden, o erişildiğinde hazla vakit kaybettiğini idrak ettiğin o noktayı belki de henüz tatmamıştı ya da belki de benim sınırlarımızı zorluyordu.

Varlık içinde yokluk diyor Cem Şen oraya varamamaya. Kısa süreli hazlara bağımlı olarak, acıdan ve ıstıraptan kaçarak erişilemeyen bir yermiş orası.


Tüm bunlar bende bir heyecan yeniden bir merak duygusu uyandırdı. Acıdan kaçmak için hazdan da kaçmak tembellik, hayatı yaşamamak, deneyimden kaçmak gibi geldiği bir noktada zihnimde adeta yeni bir kapı aralandı. İçsel olarak bilmeme rağmen zihnim cevabını ararken bulamıyordu. Zihinle, bilmeyle ne kadar da çok şeyin yanıtını arıyordum.

İçinde bulunduğumuz gerçeklikteki hayatın amacı mutluluk için hazzın peşinde koşmak ve mutsuz olmamak için de acıdan kaçmakmış meğer. Hayat bizi ve bu düşünceyi bu inancı öldürmek için varmış. Tüm bunlar kafa karıştırıcı gelse de küçük bir ışık huzmesi o hazzın ve tatminin ötesindeki o nötr duyguya bakmaya cesaret etmek hakikatin peşinde olmak için yeterli değil miydi?


Değmez miydi yani o hayatımız boyunca peşinde koşturduğumuz kısa ve sonu hüsran olan hazların peşini bırakmaya henüz tadılmayana fırsat tanımaya.

Ben duyguları anlamaya, anlamlandırmaya, onları ifade etmeye, onların dilini çözmeye ve bana ne dediklerini duymaya çalışırken aslında hislere mi odaklanmalıydım.


Yoksa şu ana kadar duyguda ustalaşmak yolunda topladığım taşları cebime koyup, o ustalığı bu yeni edindiğim idrake taşıyıp o hazzın ve acının ötesindeki nört duyguların peşinde mi koşmalıydım. Belki de koşmak yanlış kelimeydi, peşine düşülecek, aranacak bir şey değildi, boşuna dememişti Cem hoca varlık içinde yokluk yaşıyoruz diye. Yine var olanı bırakıp yok olanın peşine düşmeye, uzaklarda aramaya gidiyordu zihnim bunu da.


Sonra yazarken birden şu şarkı sözleri tınladı içimde “Uzaklarda arama, çünkü sen içimdesin, taht kurmuşsun kalbime en derin yerindesin”. Bu şarkı sözü gibi yıllarca dinleyip de duyamadığım kadar yakında bir yerde gözümün önündedir muhtemelen. Temas edebilmek, farkındalıkla dokunabilmek dileği ile.


Ohh

 

 
 
 

Yorumlar


bottom of page