top of page

Ya Her Gün Yeniden Seçmekten Korkmasaydın?

  • Yazarın fotoğrafı: Sara
    Sara
  • 5 Oca
  • 2 dakikada okunur

Sanırım son zamanlarda bir şeyi daha fazla idrak etmeye başladım. Hikaye yazan bir zihin güçlü iken kendine sürekli yeni hikayeler yazmanın da bir bedeli var veya bir nedeni. Sanki dönüp dolaşıp kaçamadığım şeylere yeniden yeniden geliyorum. Kolaylıkla, hızlı, çabucak elde etmek istediğim şeylere olan sabırsızlığım ve açlığım ve onlar için aldığım aksiyon ve seçimler sanırım hikâyenin tamamını görebiliyor olduğumu düşünmemden.O yüzden çoğu zaman zamanla zıtlaşıyoruz:)


Farklı farklı insanlar ve yaşamlara şahitlik etmek ve deneyimlemek, yaşamın zenginliğini keşfetmeyi sağlarken bir yandan da acaba benim yolumda derinleşmemin önünde bir engel mi? Yol her durumda bir yere çıkıyor, insan her durumun içinde illaki olgunlaşacağı bir alan buluyor ve oradan akmaya devam ediyor. Sanırım asıl mesele seçmek, dikkatini enerjini neye vermek istediğini seçmek. Tabi ne istediğimi bilmek için denemem, deneyimlemem lazım diyeceksin, o zaman akacağım kanalı bulabilirim o zaman keşfedebilirim. Ve üstelik ne kadar süre deneyeceğinin de bir keskinliği yokken hadi seç bir şey diyor zihin, seç ve o akmak isteyen enerjini oraya akıt.


Öte yandan her seçiş bir vazgeçiştir benim için ağır bir kelime, bir şeyleri seçtiğimde ona sahip olma, onu tutma, ona tutunma eğilimim o kadar yüksek ki eğer seçersem sonrasında kaybettiğimde yaşayacağım acıyı istemiyor olmak seçmemem önündeki engellerden biri. Öte yandan evren bana hadi al bu senin, sahiplen, buradan ak diye atıyor önüme bir şeyleri sürekli. Dürüst olmak gerekirse seçmiyor olmak aslında bir şekilde acı çekmek istemiyorum demek. Tekrar tekrar acıları yaşamak istemiyorum, ben böyle uzaktan olup bitenleri izliyim demek. Belki sorumluluk almaktan "yetişkin "olmaktan kaçmak demek.


Peki bu ne kadar sürdürülebilir. Bazen çoğalan, bazen azalan bu seçenekler ne kadar daha seçenek olarak kalacak, işte burada da bir kaybetme korkusu. Seçmediğin seçeneğin bile yok olmasından korkar mı insan?

Korku… Yine geldik çattık… Onu anlamak, onunla tanışmak, onunla dost olmak için yüzleştiğin korku dostun olduysa eğer bir süre onu idare edebiliyorsun işte. Aslında seçmemek bir çeşit korku ile mücadele etmek, onun üzerinde hüküm sürme çabası.

Ama cesaret onun bir sonraki adımı… Asıl canlılık cesarette, yaşam cesaret edebilmekte. Kırılmayı göze alabilmekte Kırılsam da onarırım hatta oradan parlarım diyebilmekte.


Eskiye dönüp baktığımda cesaretimin ne kadar deli olduğunu, korkumdan nasıl bir adım önde olduğunu, şimdi anlıyorum. Buna cehalet denir mi bilmiyorum, tek bildiğim artık cesaretimin seçmek üzerine olmadığı ve seçenekler arasında seçim yapmakta zorlandığım.


Peki bu korkunun temeli ne… Seçersem hapsolurum, seçersem tahakküm altında olurum, iradem elinden alınır, seçersem içinden çıkamayabilirim, özgürlüğümü ruhumu teslim ederim.. Aslında çıkabildiğimi defalarca test edip hala zihnin bu yazdığı hikayesi oynaması beni şaşırtıyor aynı zamanda kendine kayran bıraktırıyor.


Bir keresinde yaptığım bir işte zihinsel hapishanem içinde ıstırap çekerken babam ne olacak ki gidip yarın ayrılırsın demişti. Bunu duymak beni inanılmaz özgür kılmıştı ama onu neden kendime hatırlatamamıştım, nasıl da orada tutsak kalıp çırpınırken çıkış yolunu görememiştim hatta bir duvar olmadığını dahi.


Zincirler, bağlar, mekanlar hala böyle pamuk ipliğinde işte benim için. Tek yolu uyanık olmak, farkında olmak, o zaman güvende hissedebiliyorum. Aksi tarafta hep bir izleyici, hep bir gözlemci.


Öte yandan seçim yapmayıp izlemek, tutunmamak, sahiplenmemek de demek.. Buradan mı yapıyorum hiç emin değilim, sanki bağ kurmaya olan ihtiyacımı varmak istediğim yoldaki durumum üzerinden manipüle ediyorum.


Zor dimi, bu kadar sorgulayan bir zihin hem bir armağan hem de bir lanet.

Sabah kahvemde zihnimin kıvrımlarından akan bu birkaç soruyu ve sorgulamayı buraya bırakayım. Belki bir şeyler ifade eder sana da bana da...


Sevgiyle

Sara

 
 
 

Yorumlar


bottom of page